"Eflâtun rengi hayaller kuran bir suskunun sözleridir."

20 Ekim 2016 Perşembe

   Reply 1988

                     
                (Yüksek dozda dizi hakkında bilgi içerir. Sonra ben duymadım demeyin)

  Bu nasıl bir dizidir ki anlatmaya nereden başlasam bilemiyorum. O kadar çok şey var söylemek istediğim ama bir türlü kelimelere dökemedim bunları. Bugün yazarım, yarın yazarım derken içime sinmeyen bir şeyler olduğunu fark edip biraz dinlenmeye bıraktım kafamdakileri. Demlensin düşüncelerim , duygularım ki daha güzel olsun...Ve şimdi yazıyorum. Yeteri kadar demlendi mi bende bilmiyorum ama hadi vira bismillah :)
   Baştan söylemeliyim ki sonu istediğim gibi bitmemesine rağmen izlediğim en iyi dizilerden biriydi. Ah bir de benim hayal ettiğim gibi bitseydi tadından yenmeyecekti. Aslında izlediğim bütün 'reply' serilerinde kocanın kim olduğunu pek kafama takmamıştım - hoş hep benim istediğim kişiler eş olmuştu zaten - çünkü senarist eninde sonunda gönlümüzü almayı başarıyordu. Ancak bu seride pek öyle olmadı. Harika bir hikaye izledik fakat sonu öyle bir şekilde bitti ki sanki o yaşananlar hiç yaşanmamış, hiç kıymeti olmamış gibi... Bence izleyiciyi en çok kıran da bu oldu. Yine de kendimi avutacak bir şeyler buluyorum  dizide çünkü dizi aşk yönünden istediğim gibi değildi ama aşktan ibaret de değildi. Aile, komşuluk, arkadaşlık, aşk hepsini barındırıyordu içinde. Sonunu da saymazsam bana göre en iyi 'reply' serisi oldu diyebilirim. Ki ben 94 serisini bir başka severim ama 88'i de apayrı sevdim. Zaten ikisinde de farklı bir tat var. Kısacası yine yüreklere dokunan, insanın içini ısıtan bir diziydi.



  İşte dizinin genç tayfası.
 Diğer serilerden farklı olarak dizi sadece bu arkadaşların üzerinde dönmüyordu. Anneler, babalar, komşular...sanki herkes dizinin başrolüydü.


  Böyle olması daha çok hoşuma gitti diyebilirim, yaşlanıyorum sanırım!


Gel gelelim her 'reply' serisinde olduğu gibi bu seride de ele avuca sığmayan, yaşadığı dönemin tadını doyasıya çıkaran o coşkulu gençler şöyle dursun aileler de bir o kadar sevilesiydi.




   Hele ki Çita hanım. Herkes gibi benim de en sevdiğim karakterlerden biri oydu. Her şeyden önce yaşadığı her çeşit zorluğa rağmen dik durmayı becermiş bir kadın figürü beni her zaman etkilemiştir. Ve tabi şen kahkahaları da cabası. Vee biliyorum ki Çita Hanım deyince çoğumuzun aklına şu manzara geliyor.


   O arka koltuğa kurum kurum kurulmayı sonuna kadar hak eden cefakar Ra Mi Ran ve yanında nefessiz kalan yavruları hatta o iğrenç esprileriyle* baba rolündeki bana göre adı "Aiigooo Kim Sajang" kalan Kim Sung Kyun dörtlüsü benim en sevdiğim aileydi.

*İşte o iğrenç esprilerden bir kaçı..( Tatlı tatlı güldüğünü belli etmemeye çalışan Jung Hwan da bonus olsun.)


























   Bu aileyi bu kadar sevmemizin sebebiyse tabi ki Jung Bong ve canımız, ciğerimiz Jung Hwan'ımız olsa gerek. Bu iki değişik kardeş -değişiklikten kastım Jung Bong'un boş işler müdürlüğünde birinciliği kimseye bırakmaması ve Jung Hwan'ın duygularını pek belli edememesi, dışardan bakıldığında soğuk görünmesi- dizinin çoğu sahnesinde güldürecek bazen de gözlerinizin dolu dolu olmasına sebep olacak.

   Aile demişken komşuluklardan bahsetmezsem olmaz. Nasıl da bizdeki eski komşuluklara benziyor demekten kendini alamıyor insan. Kapı önü sohbetleri, beraber yapılan yemek hazırlıkları, çocukları hakkındaki endişeleri ve tabi teyzelerin o arsız muhabbetleri :) Dünyanın neresinde olursan ol kadın olmak, anne olmak gibi değişmeyen şeyler vardır. Ve tabi ki değişmeyen bir diğer şey de o yıllardaki annelerin saçlarıdır.



   Sanki kadınların saç modellerini, giyim kuşamlarını, çocukların oyunlarını biri başlatıp tüm düyaya yayıyor gibi. İnsan olmanın fıtratında var sanırım; ne kadar farklı coğrafyada farklı kültürde yetişirsen yetiş aynılaşmak, ortak bir noktada buluşmayı engelleyememek.
  Aile bağlarından devam edeyim o zaman hazır konu açılmışken. Duygularını içinde yaşayan Jung Hwan'ın çaktırmadan herkesin hayatına dokunmasını sevdim ben en çok. Abisinin, babasının, arkadaşlarının, Duk Sun'un ve tabi ki annesinin...



   Bir diğer bağlarına hayran kalınası aile de tabi ki Sun Woo ve sürekli bir şeyler yiyen kardeşi Jin Joo :)



   Ve sevginin en saf hali değil midir bir insanı uyurken izlemek hem de hayran hayran.




































    Tamam aile ilgili daha fazla paylaşım yapmayacağım, söz.

  Arkadaşlığa gelirsek eğer yine güzeldi her reply serisindeki gibi. En çok da çocukluk hikayeleri etkiledi herhalde beni. İzlemeye doyamadığım o miniklik halleri aslında benim, senin çocukluğundan farksız ey okuyucu...




  Eh büyüdükçe bir parça yoldan çıkabiliyor tabi insan evladı  :))



   Dizi de bir de Dong Ryong vardı ki bahsetmezsem hatırı kalır :) Aslında tam da yaşının gerektirdiği gibi yaşayan en normal insandı bence :)) Bütün derdi eğlence ve yemek olan bu arkadaşımızın dahiyane fikirleri sayesinde ne hayaller yıkıldı izleyin bakalım...


  Evet sıkı durun. Bundan sonra sıra çoğumuzun yüreğini dağlayan "aşka" geldi.

 Bo Ra ve Sun Woo bu dizideki en normal aşkı yaşayan çiftti herhalde. Sun Woo'nun kararlı duruşu, o kaknem Bo Ra'yı bile yola getirdi. Sun Woo'nun üniversiteyi kazandığında annesinin duygulanışı, ve düğünlerinde Bo Ra'nın babasıyla yaşadıkları dizinin unutulmaz sahnelerinden bence. Bir de güldüren kısmı var ki buyrun...




   Olabildiğince sona saklıyorum Duk Sun ve Jung Hwan'ın aşkını ki uzun uzun anlatayım. Evet malumunuz olduğu üzere eş Taek oldu. Hem dizideki Taek karakterini hem de oyuncuyu çok sevmeme rağmen bende hiç bir zaman eş olacak hissini uyandıramadı maalesef. Bu mevzuyu çok uzatmadan geçiyorum.
   Asıl hikaye benim gözümde böyle başladı. Duk Sun olimpiyatlarda bayrak taşırken ona olan bakışlarından işte bu demiştim eş. Heyhat öyle olmadı.


    Ve böyle devam etti hikaye yine benim gözümden...





   Ağırlıklı olarak divan edebiyatıyla büyüyen bizler için uzaktan sevmek, sevdiğini gizlemek ama hep kollayıp korumak bize cazip geldi tabii. O yüzden bir başka sevdik biz Jung Hwan'ı.

    Hele bu sahnede kalbimiz ısındı resmen...


   Senarist ne yazmış olursa olsun, diğerleri ne düşünürse düşünsün...aşk bence tam da böyle bir şey.
 Ya da böyle...



    Kimse de diyemez ki şu sahnelerden sonra Duk Sun Jung Hwan'ı sevmedi diye. Sonra öyle bir imaj oluşturulmaya çalışıldı o ayrı.
    Bazen de hırlaştılar tabi kedi köpek gibi :)



     Sevdiğine bakarken gizli gizli tebessüm eden, o eve gelmeden uyuyamayan, sevdiği belli olmasın diye didişip duran kısacası 'güzel' seven bu adamı çok sevdik.
   
   Aslında daha söylenecek çok şey vardır eminim ama şimdilik bu kadarı çıkıyor dilimden, kalemimden. Senarist gibi apar topar bitireyim bende yazımı bir fotoğraf ve şarkıyla. Bu bitiş benim için hakikaten bitişti çünkü...








21 Ağustos 2015 Cuma

Reply 1994

         Bizim Mahallenin Çocukları-Reply 1994


    Yazıya nereden başlasam diye düşünürken şunu fark ettim ki ben olumsuz eleştiri yapmayı pek sevmiyorum. Yani elbette beğenmediğim şeyler oluyor ama bunlarla ilgili değerlendirme yapmaktan kaçınıyorum sanırım. Beğenmediğim bir şey hakkında yazı yazmak zaman kaybı gibi geliyor, böyle hissediyorum. Kim bilir belki bir gün huy değiştiririm :) Girizgahtan da anladığınız üzere yine çok beğendiğim bir diziden bahsedeceğim. Hazır mıyız?
   Evet "Reply" serisinin ikincisi yani Reply 1994'ü izledim, çok sevdim ve yazmazsam içimde kalır diye düşündüm. Tabi izleyeli biraz zaman oldu aslında ama tembellik başa bela...Nihayet yazma hissiyatı doğdu ve geçtim klavyenin başına. Tabi ki bu yazı; uzun zamandır aklımdan parça parça görüntüler halinde geçen, bu esnada da yüzümde tebessüm bırakan bir dizi hakkında olmalıydı.
    Çok kısa şunu da söylemeliyim ki Reply 1997'yi de izledim ve gerçekten beğendim ama benim için 94' ün yeri başka kaldı hep. Belki duygu durumum belki yaşım gereği belki de bir sebebi yoktur işte ne bileyim... :) Daha da uzatmadan başlıyorum artık.
   Taşradan Seul'e taşınmış ve öğrenci pansiyonu işletmeye başlamış bir ailenin hikayesi bu. Ailenin üniversiteye başlayan kızları ve pansiyona taşınan diğer öğrencilerin üniversite  yılları ve sonrasında iş hayatına atıldıkları zamanları büyük bir keyifle izleyeceksiniz. Dizideki çevirisiyle "taşralı hödükler" sizi de güldürecek, duygulandıracak ve hayatınızdan biriymiş hissiyatı uyandıracak benden söylemesi.
   Gelelim kişilere...Pansiyon sahibi anne ve babadan bahsedecek olursak; pansiyonun bütün yükünü omuzlanan anne ve beysbol koçluğu yapan baba pek de yabancı sayılmaz.
      
  
 Evet izleyenler bilir ki 97 ve 94 'te her iki seride de anne ve baba karakterini aynı oyuncular oynuyor. İki seride de  aynı oyuncuların oynaması, fakat zerre kadar bir rahatsızlık hissi vermemesi bence dizinin ve oyuncuların başarısını ortaya koyuyor.
  Annenin kazan kazan yemek yapıp hepsine annelik edişi, babanın o mimikleri ve dizinin geneline hakim "meeee" efekti gönüllerimizde taht kurmayı başardı bence.




   


 İşte bu da evin kızı Na Jeong. Dizinin işleyişi gereği bu kızımızın gelecekteki kocası dizinin sonuna kadar tam olarak belli olmayacak. Tabi ip uçları ve hissiyatımız bize kim olduğunu söyleyecek o ayrı ama son bölüme kadar "olabilir mi ya? acaba mı?" diyebilirsiniz içinizden.
Zaten güzel olan da bu değil mi? :)








                     Hazır konu kızımızın damat adaylarından açılmışken o adayları da şuracığa iliştireyim :)






      Siz adaylara bakadurun ben geçeyim diğer karaktere...

   Lakabı "Çöp" olan ve bu lakabın sonuna kadar hakkını veren, Sseureki. Şu oturuşuyla da tam bir çöp olsa da diziyi izleyenler hak verir ya da izleyecek olanlar da ilerde hak verecektir ki seyrettikçe her geçen bölümde kendine daha da hayran bırakır adamı.
       









Dizinin mütevazı beysbol oyuncusu Chil Bong da keşke herkesin hayatında böyle bir insan olsa dedirten cinsten. Naif ,  sevimli, düşünceli... daha ne olsun.  
   


 Pansiyonun diğer misafirleri de dizinin olmazsa olmazları. Yoon Jin,  Samcheonpo, Haitai,  Binggrae. Her bir karakterde kendinizden bir şeyler bulacaksınız. Çünkü   bu içinde olaylardan çok "insan" olan bir dizi. 90'ların o tanıdık hallerine tanıklık edecek, dünya kupasını bile hatırlayacaksınız. Ankesörlü telefonlar, kasetler, kocaman cep telefonları size hiç de yabancı gelmeyecek.

  Son olarak bir kaç replik ekliyorum. Bundan sonra paylaşılanlar diziyle ilgili bilgi verebilir benden söylemesi. İzlemeyenler izledikten sonra bakabilirler ya da dayanamıyorsanız da göz ucuyla bakıverin canım ne olacak :)




Bu video da benden size bonus olsun, iyi seyirler :)
Not: Güzel çevirileri için Yeppudaa ailesine teşekkürler.
  




11 Mart 2015 Çarşamba

Wild Romance


   Mazeretim Var Asabiyim Ben


   Ne uzun zaman geçmiş bu kadar tatlı bir dizi izlemeyeli...Güzel diziler var elbette ama her zaman aynı tadı bulamıyor insan. İşte "wild romance" bendeki yeri başka olan diziler arasında yerini aldı. Zaten Lee Dong-Wook hiç yanıltmadı beni bu zamana kadar. Onun dizileri hep nokta atışı yapar.
   Gelelim diziye. Bir kere her şeyden önce dizinin tarzı tam olarak belli değil ki bu benim genelde daha çok hoşuma gidiyor. Çünkü izlerken sizin de duygu durumunuz sürekli değişmiş oluyor. Komedi ağırlıklı ama gerilim de var hatta dramda. Ve oyuncular...Oyuncular da karakterleri o kadar iyi giymişler ki üzerilerine en ufak bir yapaylık sezilmiyor. Açıkçası başroldeki kadın oyuncuyu bazı dizilerde görmüştüm ama hiç bu kadar iyi oyunculuk yapabileceğini tahmin etmezdim.
   Dizinin konusundan da kabaca bahsetmeden olmaz tabi...
Eun Jae; yaşanan bazı sorunlar sebebiyle, nefret ettiği takımın  beyzbol oyuncusu olan Park Moo-Yeol'un korumalığını yapmaya başlar. Moo Yeol ise kendisine sürekli tehdit mektupları, üstü karalanmış resimler gönderen kişiyi bulmak istemektedir. Böylece yolları kesişen ikili bazen gerilimli çoğu zaman da komik bir sürü maceraya sürüklenecek. Bizlere de keyifle izlemesi düşecek:)

  
  


    Lee Si-Young dizideki ismiyle Eun Jae nam-ı diğer "Martı Kafa". Dizi boyunca hali, hareketleri ve mimikleriyle beni kendine hayran bıraktı. Hele o saçları ve minicik yüzü :) (Yakışacağını bilsem hemen gidip kestireceğim saçlarımı öyle. Tabi ilk bölümlerdeki kıvırcık saçlı hallerinden bahsediyorum.)                                                           


 Lee Dong-Wook sevmeyen vaaaar mıııı? Yok, yok bence de yok. "My girl" le başladı her şey. Hotel king, Blade man derken ne kadar sağlam bir oyunculuğu olduğunu fark ettim. Bu yüzden oynadığı her diziyi ya da filmi tereddütsüz izleyebilirim. Neyse dizide ki karakterinden bahsedersek yandaki resimden de anlaşılacağı gibi, uyuz :) Bölümler ilerledikçe aslında sevimli ve yumuşak kalpli olduğunu anlayacaksınız.




 

    Eh tabi bir de yan karakterler var, Moo Yeol'un menajeri ve Eun Jae'nin arkadaşı. İkisi de çok zıt ve değişik ama bir o kadar da sevimli karakterler. Birçok kişi tarafından dizinin ana çifti kadar sevildiğinden hiç şüphem yok. 



  Birde dizi de geçen bir müzik vardı ve her çaldığında kendimi karadeniz dizisi izliyor gibi hissettim. Hakikaten nerden bulmuşlar bu müziği bilmiyorum ama içinde sanki kemençe sesi var :)

wild romance from e-pokahontas on Vimeo.






Sizi repliksiz bırakır mıyım hiç? :) Hem de bol bol hazırladım.















  Bitişi de Moo Yeol ile Eun Jae'nin kapışmasıyla yapalım o zaman. Dizinin en güzel sahnelerinden biriydi bence. Moo Yeol'un aşık olduğunu anlaması, yüzündeki o ifade...

wild romance from e-pokahontas on Vimeo.




26 Ocak 2015 Pazartesi

Çocukluğumuzun Çizgi Filmleri


İyiler Daima Kazanır

   Sabahtan akşama sokakta oynayıp akşam ebesi yapmadan eve girmeyen, sulugöz sakıza mazoşistçe bağlı olan, leblebi tozu yerken boğulma tehlikesi geçiren, su balonu oynamanın keyfine varan, piknik yapmak için evdeki bütün nevaleyi sokağa taşıyan, boş evlerle ilgili korkunç senaryolar yazan, sabahın köründe çizgi film izlemek için uyanan sen...evet, evet sen 90'lar çocuğu yüzündeki tebessümü görebiliyorum ;)

  Kız arkadaşları ip atlasın diye ipin içinde saatlerce bekleyen oğlan, erkek arkadaşları maç yapabilsin diye kaleye geçen kız hadi gel senin için bir şey hazırladım. Çocukluğunda izlediğin çizgi filmlere ufak bir yolculuk...
 
   






   Not: Hazırlarken epey uğraştım ancak ses ayarlarında ufak tefek sorunlar olmuş affola..Bu konuda çok bilgili sayılmam :) Bir de Temel Reis'i eklemeyi unutmuşum maalesef.


 Bonus: Susam sokağını herkes bilir ama bir program daha ekledim (The dinozaurs tv show). Hatırlayan çıkar mı merak ediyorum. Henüz bahsettiğimde hatırlayan olmadı ama ben bunu izlemek için ablam ve kuzenimle savaş verirdim. Çok sevimsizmiş ama çocukken hayrandım :)



  İyi seyirler.

6 Ocak 2015 Salı

Behzat Ç.


Behzat Ç.

   Bu diziyi tek bir başlık altında toplayabileceğimi sanmıyorum. Efsanedir benim için. Güldürdüğü kadar ağlatmıştır da...Şimdilik onlardan birini ekliyorum sadece. Fazla söze gerek yok.

3 Ocak 2015 Cumartesi

Sevgi Bağları (Now and Then)





  Sevgi Bağları (Now and Then)


 
 Yıllar evvel izlediğim bu film çocukluk hayalimi de barındırdığı için mi bu kadar güzel gelmişti bana? Bilmiyorum, ama hepimizin hayatında böyle hayaller kurduğu ve hatta salak bir nesil olmaya meyilli olduğumuz bu tarz film ve benzerlerinden çok hoşlandığımız yıllar vardı. Şükür ki salak olmadık :)


Hani şu Amerikan filmlerinde düz sokakların, müstakil evlerin ve evlerin bahçelerinin olduğu hatta çocukların bisiklet sürdüğü sokaklar vardır.  İşte film böyle bir yerde geçiyor. Artık "hollywood effect" mi dersiniz ne dersiniz bilmem ama ben bu filmi izledikten sonra böyle bir sokakta yaşamanın ve arkadaşlarımla böyle bir ağaç evimizin olmasının hayalini kurmuştum. Zaten oldum olası ağaç evlere karşı hayranlığım bitmek bilmedi ama bu filmden sonra daha da artmıştı bunu hatırlıyorum.
  Televizyonda yayınlarken "Sevgi Bağları" diye izlediğimi hatırlıyorum ama internette "Bağlılık Yemini" diye çevirmişler filmin adını. Beş dakika öncesini hatırlayamayan ama çocukluğuna dair her şeyi hatırlayan biri olarak yanıldığımı sanmam. İnternetteki yanlıştır :) Her neyse...




   Sokakta oynamanın zevkini yaşamış bir çocuk olduğum için belki de unutmamışımdır bu filmi. Zaten 90'larda çocuk olanlar dediklerime yabancı değil çünkü biz sabahtan akşama sokakta oynayan, bisiklet süren, su balonu oynayan ve hatta cin çağıran (sonra da gece korkudan uyuyamayıp yatağın altını kontrol eden) çocuklardık.

   Ve tabi ki hepimizin sağlam dostlukları vardı, günün birinde hepimiz bir tarafa dağılacak olsak da...


   Şimdi sokakta toza bulanana kadar oynamanın tadını almış neslin son evlatları; çocuk filmi, derinliği yoktur falan demeyi bırakıp açın bu filmi alın abur cuburunuzu yanınıza ve nostalji yapın bugün. İyi gelecek inanın ;)





24 Aralık 2014 Çarşamba

Av Mevsimi


    Av Mevsimi




      Sinemaya geldiği zaman konusunu bile okumadan gittim bu filme. Şener Şen ve Çetin Tekindor varken gitmemek mümkün mü? Keza filmin diğer oyuncuları Cem Yılmaz, Melisa Sözen, Okan Yalabık ve diğer tüm oyuncular da bence çok başarılıydı. Senaristliği ve yönetmenliği ise Yavuz Turgul'a ait (fazla söze gerek yok yani). Söz etmeden edemeyeceğim bir de filmin müzikleri çok güzeldi. Müzikler Tamer Çıray'a ait. Bu film kalbimize değdiyse müziklerin payı büyüktür.  
      Aslında filmin konusundan falan çok bahsetmeme gerek yok zaten çoğu insan izlemiştir. Ben sadece filmin beğendiğim yönlerinden bahsetmek istiyorum. Film hakkında olumsuz yorumlar da gördüm ya da güzeldi ama bir şeyler eksikti diyenleri de duydum. Ama gel gelelim ben bu yorumların hiç birine katılmıyorum. Bir kere izlerken film izliyormuşum hissine kapılmadım sanki ben de oradaydım. Bazı yerlerde polistim bazı yerlerde ise anne bazense maktul...
     Ve de karakterler. Mesela İdris karakteri. Hırçın ve deli ama bir o kadar da saf ve merhametliydi benim gözümde. Ferman komiser ise ağırbaşlı, başarılı ve işi dışında hırsları olmayan sakin bir karakter. Battal bey ise evladına karşı şefkatli ancak başka bir evlada acımasızca davranabilecek karmaşık bir karakter.
      Bir de Pamuk'un dilinden dökülen bazı sözler vardı ki beni en çok bunlar etkiledi sanırım.


   
       Hep hüzünlü değil elbette. Bazı replikler de hazırladım tabi ki sizler için :)

Hele şu antropoloji meselesi yok mu? :)

       Uzun lafın kısası benim arşivimde ara ara izleyeceğim güzel bir film oldu Av Mevsimi. Bitiş de Pamuk'un dilinden olsun öyleyse...
 "Biz beyazlara büründük, biz gölgesiz kaldık..."


24 Kasım 2014 Pazartesi

REPLİKLER


   REPLİKLER

    Uzun zamandır nerede film dizi repliği görsem hemen açıp okuyorum. Bilmiyorum neden ama çok sevdim ben bu resimli replik olayını :) Bir süre sonra da dayanamadım kendim de yapmaya başladım. Şimdilik bir kaç tane paylaşacağım ama bu başlık altında giderek çoğalacak çünkü yemeyip içmeyip izlerken beğendiğim kısımları kaydediyorum.

                                                    City Hall


Queen In-hyun's Man

 Blade Man

Secret Garden


Itazura na Kiss

Running Man 147.Bölüm



Running Man 209.Bölüm


She Was Pretty


Oh My Venüs




  Devamı gelecek...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Pages

© 2011 "Eflâtun rengi hayaller kuran bir suskunun sözleridir.", AllRightsReserved.

Designed by ScreenWritersArena